Ads 468x60px

Blog Listem

17 Oca 2009

BAY EVET / ya ben?

Bu gün akıl hocam Bülent abi ile canım irani arkadasım Kaveh ile sinemaya gittik. Kaveh'nin yurtdışında katılacağı bisiklet yarışı süresi içerisinde tüm ihtiyaçların karşılanacağı diye mektupta belirtilen güzel haber üzerine sinema ısmarladı canım arkadasım Kaveh. Tabii ki biraz da Bülent abimizin ısrarı oldu, neyseki bilet fiyatları cok pahalı değildi. :D
Filmin adı BAY EVET ve ünlü aktör Jim Carrey idi. Film seçimi gayet basit oldu. Çemberlitaş Şafak Movieplexte oynayan Avustralyalı, Issız Adam gibi aşk filmlerin arasında uzun süreden beri komedi filminde oynamayan Jim Carrey'nin filmi daha cazip geldi. :)
Filmin konusu rutin bir yaşam süren bir adamın (Jim Carrey) her şeye hayır diyen bir adamın birden eski arkadaşının tavsiyesisi üstüne Evet dedirtmeyi ve yaşamamınızı değiştirmeyi vaddeden bir seminere gidiyor. Bu rutin yaşamından dolayı onu terkeden sevgilisinin bıraktığı aşk acısı, bir türlü terfi edemediği iş pozisyonu nedeni ile kendi içinde sıkıntılar çekmekte ve en yakın dostları bile onlarla olan dostluklarından vazgeçecek kadar asosyal yapıya bürünmesi, her türlü etkinliği "Hayır!" diyen adamın birden en saçma şeylere ( ama gerçekten istediği ama yapmak istemedikleri ama bazen de yapmak istemedikleri dahil) "Evet!" demesiyle başlayan yeniden kişisel yapılandırmayı anlatıyor.
Bu filmi izlerken acaba bazen bazı gereksiz ufak şeylere ama beni mutlu edebilecek şeylere hayır diyor muyum diye sorgulamadım değil. Bazen bir işi yetiştircem derken küçük "fırsatları" kaçırıyor olabilirim diye düşündüm ve baktım da son iki seneme, üniversiteye girdikten sonra aşırı sosyal etkinliklerimle edindiğim arkadaşlıklar, hoş sohbetler, bir sürü konserler, sergiler ve doğum günü partileri derken artık bunların hiçbirini yapmadığımı gördüm; hemen hemen yapmadım demiyorum, hiçbirini yapmamışım.
Son zamanlarda kimsenin doğum gününü gitmediğimi farkettim. Artık tek bahanem vardı; o da üniversitenin o ağır derslerin neden olduğu ödevler, projeler ya da gereksiz koşturmaları. Artık belli bir zamandan sonra vaktim olsa da yapamayacağım bazı zor ödevler için ( genellikle derslerine giremediğim derslerin ödevleri) evde boş boş durmaya başladım; sanki dışarıya çıksam pişmanlık hissedecekmişim gibi oysa boş boş durup ödev yapmamak insanın gerçek pişmanlık duymasına neden oluyor. Facebook gibi paylaşım sitelerinden gelen tüm etkinliklere okumadan hayır demeye, sırf masraf yapıp aileme yük olurum diye hiç bir gece etkinliliğe katılmaya, ararsam cebimden kontür gider diye kimseyi aramamaya başladım ve sonuç artık her şeye hayır diyorum diye kimse çağırmaz oluyor (bkz. Gökhan Onuş) Yemin ediyorum ki okul yıllarında en iyi arkadaşım diyebileceğim arkadaşlardan birisidir diyebilirim ama her etkinliğe katılmam için en çok beni zorlayan, en çok beni arayan ve her şey için beni arayan o'dur. Sonuç sınav öncesi vakitten kazanayım diye yemekhaneye konuşup onu görüp yanından hızlı geçip sadece merhaba deyip ve hemen ardından kusura bakma ders-sınav-proje kelimelerinden bir tanesini söyleyip tadından anlamadığım 10 dakikalık mideye boşaltma eyleminden sonra fakülteye geri dönmem oldu. Ardından özür diledim ama harbiden vakit ayıracak 1 dakikam bile mi yoktu. Bu kadar hayvana dönüştük bu KİMYA MÜHENDİSLİĞİ UYUZ 4. SENESİ yüzünden. :(
"Her şeye evet diyen Ömer" oldu "Herşeye hayır diyen Ömer", :)
Sanırım benim de o seminere ihtiyacım var, uuuf vaktim yok, filmle o semineri almış gibi oldum :)

0 yorum: