Ads 468x60px

Blog Listem

10 Oca 2009

MEZUNİYET ve MESLEK


Güne geç başlamak genellikle dinç başlamaktan ziyade yorgun başlamamıza neden oluyor. Bugün de o günlerden biri idi. Hava soğuk ama güneş ışıldıyordu. Yarım kalmış, bir ısı transferi konulu, laboratuar raporunun teslimi için bir buçuk saatlik yola çıktım ve okula vardım. Bir şekilde raporu arkadaşlarla hazırladık ve teslimi için arkadaşımdan rica ettim. Okuldan ayrıldım. 4. Levent-Taksim Metro hattında zamanında aynı dönemde okuyup mezun olmuş arkadaşımın iş bulmaktaki sorunlarını dile getirdi. İşe alımında torpiller dönüyor, işe alınabilsen bile genellikle verilmeyen primlerden, kötü çalışma şartlarından dem vuruyordu ve söylediği her konuda son derece haklıydı. Sonra devam ediyor; “Boş yere bizi son sene yordular, tasarımdı, şuydu derken arkadaşlarımızla kavga edecek duruma düşmemizin hiç gereği yoktu”. Aslında haklıydı da. Şu anki eğitim geçen çeyrek asırlara nazaran daha az kapsamlı ama daha yorucuydu. Yorucu olmasında saydı değer hocalarıma hak veriyorum; ancak sonuç odaklı proje ve laboratuar çalışmaların yapılmaması veya son seneye sıkıştırılması pek mantıklı olmuyor.
Onca teorik bilgiler bize enformasyon yerine çok güzel formasyon sağlamasının yanı sıra formasyonun gerçek hayata geçirmekte sorunlar yaşıyoruz. Ancak eski dönemlerde popüler olan kimya ve birinci dereceden sanayi ile ilişkili meslekler (bkz. Petrol müh., Jeoloji mühendisliği) popülerliğini bankacılık, otelcilik, iletişim gibi finans ve hizmet sektörlerine bırakmıştır. Özellikle Türkiye gibi kimya sanayisinde fazla gelişmemiş (ya da hazır alınan teknolojilerin gelişim evrimi tamamlandığı) ve kimya mühendisinde arz fazlası olan bir ülkede gerçek anlamda kimya “mühendisliği” yürütmek zorlaşmaktadır. Bu nedenle kimya mühendisleri mühendislik dışında her türlü sektöre kayabilmektedir. Kimya mühendisliği ile ilişkin meslekler hiç yok değil, kimya mühendisinin prosesi tasarlamak, prosesi seçmek, tesisin kurulması dışında prosesin ekonomisiyle ilgilenebilir, yönetimini sağlayabilir, güvenlik mevzuatlarıyla ilgilenebilir, AR-GE ve kontrol –enstrümantasyon çalışmaları yürütebilir, atık yönetimi ile ilgilenebilir. Ayrıca 21. Yüzyılın kimya mühendisliği anlayışında kimya ile ilgili teknolojiler gelişimini hemen hemen tamamladığından kimya mühendisliği artık “destekleyici teknolojiler” statüsüne girmiştir. Başka bir deyişle, ilaç üretiminde alternatif yolların bulunması ve vücut üzerindeki biyokimyasal etkileşimleri incelenmesi, malzeme teknolojinin gelişmesi ile birlikte yapay organların tıp alanına katkılar sağlanması, yeşil teknolojilerin gelişmesi için araştırmalar yapılması gibi çalışmalar diğer meslekleri destekleyici rol aldığını göstermektedir.
Peki bu yeni gelişimler, yeni kimya mühendisliği açılımları Türkiye’deki kimya mühendisliği bölümlerin kaçında tam anlamıyla uygulanabilmekte? Mezun olmaya az kalmış öğrencilerden bazılarının Excel programını tam olarak kullanamaması, bir sıvının yoğunluk tayinin nasıl yapıldığını bilememesi, boya-reçine-deterjan-plastik gibi maddelerin neyden ve nasıl üretildiğinin bilememesi ne kadar acıdır. Havada asılı kalan termodinamik hesaplamaları veya ayırma işlemleri (unit operations) enformasyondan öteye gidip formasyonu sağlanabiliyor mu? Bazı öğrenciler için Evet, ama bazı öğrenciler için Hayır !
Arkadaşım Atilla ile konuşmaya devam ettiğimde bazı gerçekleri daha iyi anladım ancak her şeyin hazır beklemememiz gerektiğine ve akademik bilgilerimizin yanı sıra kişisel beceriler edinmemiz gerektiğini vardım; yoksa okuldan mezun olmakla iş garanti olmuyor, bu köklü okul İTÜ olsa bile. Eğitim geçmişe nazaran daha kalitesiz (bu ayrı bir konu, geçmişte Avrupa’dan daha iyi eğitim verildiğine inanıyorum) ve üstüne üstelik yorucu olsa bile üzerine gidip daha çok çalışmak gerekiyor aslında. Sektörlerle ilgili araştırma yapmak, kanun-yasalar ve mevzuat hakkında bilgi edinmek, bolca staj yapmak gerekiyor aslında. Kimya mühendislerin işe alımı, arkadaşımın dediği gibi her kadar zor olsa da ”Kimya Hayattır!” söylemine inanmak gerekiyor.
Ayrıca gün sonunda akıl hocamla Eminönü’ndeki bisiklet dükkanından Üsküdar’a geçerken yanımıza gelen bir tanıdığın sohbetinde geçen şu söz beni çok etkiledi. Sözünde “Onca öğretmen maaşlar yatmayınca ya da zam yapılmayınca o kadar gösteri yapıyorlar da neden yıllardan beri öğretmenler daha iyi müfredat istiyoruz diye yakınmıyorlar, gösteri yapmıyorlar” diye belirtiyor ve sözlerinin içten söylediklerine inanarak sonrasında şöyle devam ediyor; “Onca öğrenci dershanelere gitmek için sahte raporlar alıyorlar, işte o an Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitimin yıkıldığı, sarsıldığı andır. Bunda hem doktorlar hatalıdır, hem de bir o kadar sessiz kaldıklarından ve izin verdiklerinden dolayı öğretmenlerde suçludur”. Aslında 80’ine dayanmış bu genç delikanlının her sözüne hak vermekle birlikte içimden bir o kadar da velilerin baskıcı tutumları geliyor, velilerce öğrencilere nasihat edilen meslek edin baskısı, ayrıca paralı meslek edin baskısı, piyasada birbirine benzer seviyede olup benzer ve popüler mesleği yapan elemanların dolmasına neden olmuştur. Empoze edilen kolay yoldan para kazanma ve lüks (kapitalist) yaşam tarzı az emekle çok para kazandıracak ya da öyle düşünülen mesleklere yönlendiriyorlar. Sonuç: tarımdan anlayan japon gıda mühendisi, yapay organ tasarlayan Hintli kimya mühendisi kendi ülkelerinde yada dışında rahat işe alınabilirken bu bizde pek mümkün olamamaktadır. Yani her şey eğitime değil, kendisine katılan pratik bilgiye, bir okula değil de o eğitimin kaliteli ve sağlıklı bir şekilde yararlanmasına bağlıdır.

0 yorum: