Ads 468x60px

Blog Listem

16 Eyl 2009

BU DENIZIN TUZU


Demin bir film izledim.
Filmin adı "Bu Denizin Tuzu" (Salt of This Sea)

Filmin künyesini bir yerden kopyalıyorum.
"Brooklyn’de Filistinli Göçmenlerin oluşturduğu işçi sınıfı bir toplulukta dünyaya gelen Soraya, büyükbabasının 1948 yılında sürgüne gönderildiği sırada dondurulmuş bir banka hesabı olduğunu keşfeder. İnatçı, tutkulu ve kendisinin olanın iadesini isteyen Soraya uzun zamandır kurduğu hayalini -Filistin’e dönmek- gerçekleştirir. Oraya vardığında, yavaş yavaş etrafındaki gerçeklikten ayrılır ve kendi öfkesi ile yüzleşmek zorunda kalır. Filistin’deki duvarların her zaman görünür olmadığını fark eder. Kendisinin aksine, en büyük tutkusu orayı tamamen terk etmek olan Emad isimli genç bir Filistinli ile tanışır. Hayatlarını kontrol eden kısıtlamalardan yorgun düşen ikili, özgür olabilmek için olayları kendi ellerine almalarının şart olduğunu anlarlar, yasadışı işler yapmaları gerekse bile.
Yönetmen: Annemarie Jacir "

Bu filmi izledikten sonra düşündüm, Yahudilerde bizim kardeşimiz Müslümanlarda bizim kardeşimiz. Hepimiz Hz. Adem'in torunlarıyız. Yahudiler önce İspanyada olmak üzere Avrupanın birçok yerinde ve en son ve trajik olan Almanya'da işkenceler gördü, bir insanoğluna yakışmayacak birsürü olay yaşadılar. Hep dışlandılar ve sonra bir toprak verildi onlara: Vahdedilmiş Topraklar. Tabii yahudilerin de yaşama hakları var, bir ülke kurabilme bir medeniyet inşa edebilme hakkı. Ancak Filistinlilerinde yaşama hakları da var. Belki ellerinden toprak alındı. Ama artık olaylar bu kadar karışık iken bu benim toprak bu senin toprak demeden neden kardesce yasayamıyoruz. Aynı topraklarda her iki din her iki medeniyet tek bir medeniyet gibi yaşatılamaz mı? Aynen filmde denildiği gibi herkes barış istiyor ama liderler istemiyor; çünkü onların çıkarları var. Bir iki yahudi lider yüzünden tüm yahudiler lanetleniyor, ayrıca Filistin savaş silah bilmezken direnişlerle başlayan olay belli kişilerin ellerinde kontrolsuz silah kullanımına dönüşmüş ve bu kişiler ileriye giderek savunmadan ziyade (mazlumlar her zaman haklıdır yeterki masum insanları hedef almasın) teroristçe girişimde bulundular. Olayın özü yaşanılan bu olaylar bir savaş değil, savaş hukukuna uygun değil, bu resmen karşılıklı gerçekleşen teroristçe girişimlerdir. Ne yazık ki bu yöntemle hiçbir şey elde edilemeyeceği açıktır. İsraille çıkarları olan devletlerin destekleri yüzünden İsrail yıkılamayacağı gibi, Filistinliler eski topraklarından olduklarından mücadelerden haklı olarak vazgeçmeyeceklerdir.

Bu sorunun çözümü şimdilik yok gibi görünüyor ama günümüzde artık önem kazanan "uzlaşımcılık" sağlanırsa çözümler bulunabilir ve bulunan çözümler hayata geçirilebilir. Peki nasıl olacak mı dersiniz? Kesin bir talimat söyleyemem ama niyeti belirtebilirim. Niyetimiz şu olmalı her iki dinin hürce yaşandığı, birbirlerinin topraklarına rahat girilip çıkıldığı, pasaport vize istenmediği ve ırkın üstünlüğünden ziyade hukuk kuralların geçerli olduğu 2 eyaletli ve bir ortak "Sürdürelebilir Barış ve Huzur Komisyonu" kurulmalıdır. Bu komisyon uluslararası devletlerce desteklenmeli ve ortadoğuya huzur getirilmelidir. Peki bu olur mu, belki, yeter ki kişisel çıkarlarını ön planda tutan liderler gitse ve uluslararası bir barış komisyonu kurulsun, iki devletle ilgili kararlar sadece halk tarafından belirlensin.

Bu film Almanya'da, Polonya'da ve Filistin'de yaşanan tüm acımazlıkların aynı olduğunu ve hiçbirinin birbirinden farklı olmadığını hatırlattı.

Son söz Atatürk'ten: "Yurtta sulh, cihanda sulh."

0 yorum: