Ads 468x60px

Blog Listem

10 Nis 2011

National Geografic Nisan Kapak Konusu: MANTAR

Hocam mikolog Jilber Barutçiyan ile Prof. Dr. Afife Mat hocamızın katkıları ile Burcu arkadaşımızın kaleminden harika bir makale çıkmış National Geografic Dergisinin Nisan sayısında. Bu makale bu derginin 2011 senesi içerisinde yayınlanan en güzel makalelerinden biri olduğu söyleniyor.

MANTAR-HEM MELEK HEM ŞEYTAN 
Yazı: Burcu Arık
Fotoğraflar: Kemal Nuraydın - Mehmet Akgül 




Başlıklı makale de mantarın ne olduğundan, mantar zehirlenmelerine kadar, mantarın tarih içerisinde yarattığı etkilerden mutfak kültürüne kadar, mantar avından doğadaki önemine kadar çok güzel konular akıcı bir şekilde aktarılmış. Mantar meraklıları için alınması gereken sayıdır hatırlatmak isterim.

Makalenin başı:
Üç yıl önce bir sonbahar günüydü... Meşe, gürgen, kayın, kestane ve dişbudak ağaçlarıyla kaplı, nemli bir ormanda, sepetleri rengârenk mantarlarla dolu bir grubun fotoğrafını gördüğüm anı çok net hatırlıyorum. Mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Kimbilir hangi sağlam bitkiden örülmüş sepetlerinin içinde irili ufaklı, çeşit çeşit mantarın verdiği heyecanı hissedecek, mis gibi toprak-yosun kokusunu burnuma çekecek kadar içine almıştı bu fotoğraf beni. Bu masalsı görüntüde ben de yer almalıyım, diye geçirdim içimden. Ve kendimi bir anda Türkiye'deki mantar gezilerini araştırırken buldum. Türkiye'nin mantarları konusunda anlayabileceğim, popüler dille yazılmış kapsamlı bir kaynak bulamayacağımı düşünürken, arkadaşım Damien Dessane'nin yolladığı bir poster, mantar sevdamın seyrini değiştirdi. İsviçre'de mantar konusunda eğitim görmüş ve sertifika almış mantar uzmanı Jilber Barutçiyan, İstanbul'da "Mantarlar Hakkında Bilmedikleriniz" başlıklı bir seminer veriyor, ardından da seminere katılanları ormanda mantar toplamaya davet ediyordu. Damien'le konferans salonuna adeta uçtuk! Mantarlar hakkında şaşırtıcı bilgileri paylaştığı iki saatlik sunumunda, Jilber'in ağzından çıkan her kelimeyi kaydettim. Birkaç gün sonra, Belgrad Ormanı'nda yapılan mantar gezisindeydik. O günden beri ormana her gidişimde, benimkine benzer öyküler anlatabilecek yeni insanlarla tanışıyorum. Doğa korumacılar, gurmeler, eğitimciler, doktorlar... Jilber'in seminerlerinin başladığı 2008 sonbaharından bu yana Türkiye'deki mantar meraklılarının sayısı giderek artıyor. Bu anlamda 2008 yılı Türkiye'de mantar kültürünün yaygınlaşması açısından bir milat olarak kabul edilebilir. İsviçre Sağlık Bakanlığı'nın mantar uzmanı sertifikasına sahip Türkiye'deki tek uzman olan Jilber Barutçiyan, bugüne kadar adı çoğunlukla, yedikleri yüzünden hastanelik olan ya da ölen insanlarla anılan mantarın, itibarını yeniden kazandığını söylüyor. Zehirli mantarlar konusunda ülkemizde yayımlanan ilk kitap olan Türkiye'de Mantar Zehirlenmeleri ve Zehirli Mantarlar'ın yazarı Prof.Dr. Afife Mat, Barutçiyan'ın İsviçre'den Türkiye'ye dönmesiyle mantarlara yönelik ilgi ve bilginin arttığını söylüyor ve bu konudaki bilgilendirme çabalarını çok önemli buluyor. Jilber Barutçiyan her ne kadar Indiana Jones şapkasıyla dolaşsa ya da maceracı bir kişiliğe sahip olsa da, mantar söz konusu olduğunda kesinlikle risk almıyor. Türkiye'ye döndüğünde kendi deyimiyle "mantar konusunda pek çok yanlış yapıldığını ve bunun da pek çok insanın yaşamına mal olduğunu" fark ediyor ve seminerler düzenlemeye başlıyor. Mantar gezileri, özellikle şehirde yaşayanlar tarafından büyük ilgi görüyor ve mantar kültürü hızla yayılıyor. Mantar dostları çoğaldıkça bazı zehirli mantarların yenebilen mantarlarla benzerliği, hayvanların yediği her mantarı insanların da yiyemeyeceği, bayatlamış kültür mantarlarının en az doğadaki zehirli mantarlar kadar tehlikeli olabileceği gibi pek çok gerçek de açığa çıkıyor. Barutçiyan'ı Türkiye'ye döndüğünde en çok şaşırtan şeyse mantar çeşitliliği. "Burada bir saatte toplayabileceğiniz bir sepet dolusu imparator mantarı veya porçiniyi Fransa'daki bir mikolog ancak rüyasında görebilir" diyor ve ekliyor: "Mantar konusunda dünyanın en zengin ülkelerinden biriyiz ama henüz farkında değiliz." Mantarlar için "hem melek hem şeytan" ifadesini kullansak yeridir. Aralarında öldürücü olanlar da yaşam verenler de var. Bazıları halüsinasyonlar görmenize neden olarak sizi başka bir boyuta taşıyor, bazıları da muhteşem lezzetiyle kendinizden geçmenize yol açabiliyor! Şapkalı, şemsiye gibi, bazen eciş bücüş, bazen fırfırlı, bir borozanı ya da bir ciğeri andıran çok farklı şekil, renk ve kokudaki bu yaratıklar ne bitki ne de hayvan! Sporlarını atarak ürüyor ama fotosentez yapmıyorlar. Buna karşın örümcek ağı gibi, milimetrenin 200'de biri kalınlığındaki incecik ağlarıyla (misel) binlerce kilometrelik alana yayılabiliyor ve "meyve" veriyorlar. Bazı uzmanlar 1 m3 orman toprağında 400 bin km misel olabildiğini söylüyor. İçinden alyuvar bile geçemeyecek kadar ince misellerin bazıları yüzlerce kilometrekarelik bir alanı kaplayabiliyor.
Yazının devamını National Geographic Türkiye'nin Nisan 2011 sayısında okuyabilirsiniz.




Not: Bu arada bir kişinin ismi dergide geçmemiş. Alıntıyı yapıyorum.
 Umarım beğenirsiniz. Yazıda sadece benim adım geçse de aslen Oya Ayman-Burcu Arık olmalıydı.
İyi okumalar
http://dogaguncem.wordpress.com/2011/

0 yorum: